Açıklama
Kur’ân-ı Kerîm, Yüce Allah (c.c.) tarafından muhataplarını âciz bırakacak kadar güzel ve üstün bir üslup ve muhteva üzere indirilmiştir. Öyle ki bu hususiyeti ile daha indiği devirde edebiyat, belâgat ve hitâbette oldukça yüksek bir seviyeye sahip Arap toplumunu derinden sarsmıştır. Bununla da kalmamış on dört asırdır kendisine kulak verenler, onun lafızlarındaki eşsiz fesâhât ve belâgât karşısında hayranlıklarını gizleyememişlerdir. İşte muhatabını âciz bırakan bu özelliğine “Kur’ân’ın i’câzı” denilmektedir. Hiç şüphesiz ki bu eşsiz ve aşılamaz olma keyfiyeti sadece şeklî ve kelâmî değildir. Mânâ ve muhtevâ olarak da Kur’an, ebediyete kadar muhataplarını âciz bırakmaya devam edecektir.
Bu eserde, Kur’ân’dan on dokuz sûre seçilmiş ve bu sûrelerden bölümler, lâfız-mânâ uyumu içerisinde incelenmiştir. Müellif, Kur’ân’ın lugâvî i’caz yönlerini açıklamak için bir kelimenin başkasıyla değiştirilmesinin, te’hîr edilenin takdîm, takdîm edilenin te’hîr edilmesinin, te’kîdsiz gelenin te’kidli veya te’kîd edilenin te’kîdsiz getirilmesinin mümkün olmadığını misallerle açıklamıştır.
Müellif eserini şu sözlerle tavsîf etmektedir: “Mele-i a’lâ’dan gelmiş olan bu Kur’ân’da, dünyâ sona erinceye kadar bitmeyecek olan esrâr ve i’câz unsurları vardır. Biz burada bu yüksek sanatsal ifâdelerdeki bazı sanat ve güzellik noktalarına delîl getirecek, bu ifâdelerin yüceliğine dâir bazı hususlara değinecek ve bir insânın, hatta bir araya gelse de bütün insânlığın onu kuşatmaya gücünün yetmeyeceğini açıklayacağız. [Bizim bu yazdıklarımız olsa olsa Kur’ân’da] tesbit edilen birtakım özellikler ve delâletlerdir. Bu yolda yürüyene Kur’ân’ın sanatsal ve maksadlı bir kelâm olduğunu, dakîk bir şekilde vaz’ edildiğini, muhkem ve eşsiz bir şekilde sevk edildiğini, hiçbir kelâmın ona benzemediğini ve hiçbir sözün onun seviyesine ulaşamadığını göstermek üzere yola konulmuş lambalardır.”